OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK

                                         

ÇOCUK VE ERGENLERDE OBSESİF KOMPULSİF BOZUKLUK
Obsesif-kompulsif bozukluk (OKB), ısrarcı ve istemsizce gelen zorlayıcı düşünceler, imgeler ve dürtüler (obsesyon-takıntı) ile tekrarlayıcı davranışlar veya zihinsel eylemler (kompulsiyon-zorlantılar) ile karakterize bir psikiyatrik durumdur. Halk arasında ‘takıntı hastalığı’ olarak da bilinen OKB, kişinin zamanını alması ve belirgin bir sıkıntıya yol açması sebebiyle kişinin günlük yaşamını, ilişkilerini ve işlevselliğini ciddi şekilde etkileyebilir.

Obsesyonlar (takıntı), yukarıda tarif edildiği gibi düşünce, imge (zihinde görüntü) ya da dürtü şeklinde olabilir. Obsesyonlar hoşa gitmez, zorla ve istenmeden gelirler ve çoğu kişide belirgin bir kaygı ya da sıkıntıya yol açar. Kişi bu düşünce, imge ya da dürtüleri zihninden uzaklaştırmaya, takmamaya, baskılamaya çalışır ya da bir kompulsiyonu yerine getirerek- başka bir düşünce ya da eylemle etkisizleştirmeye çalışır.

Kompulsiyonlar (zorlantı) ise bir obsesyona karşılık olarak ya da katı şekilde uygulanması gereken kurallara uygun olarak yerine getirmeye mecbur hissettiği tekrarlayan davranışlar veya zihinsel eylemlerdir. Bu davranışlar ya da eylemler, yaşanan kaygı ya da sıkıntıdan korunma ya da bunları azaltma ya da korkulan bir olay veya durumdan sakınma amacıyla yapılır. Ancak bu davranışlar ve zihinsel eylemler, korkulan olay/durumla gerçekçi bir biçimde ilişkili değildir ya da aşırı düzeydedir.

Obsesyonların içeriği kişiler arasında değişkenlik gösterir. En yaygın temalar; temizlik/kirlilik-bulaş obsesyonları, simetri obsesyonları, yasak ya da tabu düşüncelerin olduğu dini veya cinsel obsesyonlar, kendine ya da başkalarına zarar verme obsesyonları ve emin olamama olarak sayılabilir. Bu obsesyonlara karşılık olarak yıkama/temizleme kompulsiyonları, tekrarlama/düzenleme/sayma kompulsiyonları, tövbe etme ya da onay/güvence arama kompulsiyonları ve kontrol etme kompulsiyonları görülür. Obsesyon ve kompulsiyonları tetikleyen kişi, ortam veya nesnelerden kaçınmak, OKB’lilerde yaygındır. Örneğin, bulaş takıntıları olanlar maruziyeti azaltmak için restoran, umumi tuvalet gibi kamusal alanlardan kaçınabilirler.

Çocuk ve ergenlerde OKB değerlendirilirken dikkate alınması gereken gelişimsel özellikler vardır. Ritüeller, tekrarlayıcı davranışlar ve ‘tam olması gereken’ davranışlar küçük çocukluklarda yaygındır ve çocuklar okul çağına geldiklerinde eski katılığını kaybeder. Örneğin, çocukların sabah rutinleri, yatma zamanı ve oyun ritüelleri ebeveynler tarafından sıklıkla bildirilir. Bu davranışlar, rahatlık sağlama ve anlam yaratma açısından uyumlu olabilir ve tipik olarak gelişen çocuklarda sıkça görülür. Tipik gelişimsel dönemin parçası olan bu davranışlarla OKB’yi ayırmanın yolu rahatsızlık düzeyini ve işlevsellikteki bozulmayı değerlendirmektir.

Semptom farkındalığının derecesi; diğer bir deyişle içgörü düzeyi, OKB’li çocuk ve ergenlerde dikkate alınması gereken diğer bir husustur. Bireylerin tekrarlayan OKB düşünce ve davranışlarının irrasyonelliğini (yani kişiye bu takıntıların saçma gelmesi) tanıma düzeyi yaşam boyu değişiklik gösterebilir, ancak çocuklar genellikle ergenler ve yetişkinlerden daha az içgörüye sahiptir. Geçmişte yapılan çalışmalar, düşük içgörünün OKB semptom şiddetinde artış ile ilişkilendirildiğini göstermiştir. Ayrıca çocuğun yaşı küçüldükçe kompulsiyonların amaçlarını dile getirme becerisi azalır.

Yapılan araştırmalar, OKB’nin yaşam boyu görülme oranının yaklaşık %1-3 arasında olduğunu göstermektedir. OKB, genellikle ergenlik dönemi veya erken yetişkinlikte başlar, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Erkeklerde genellikle daha erken yaşlarda başlarken, kadınlarda ise genellikle ergenlik veya erken yetişkinlikte daha sık görülür. Başlangıç genelde sinsidir, ancak ani başlangıç da bildirilmektedir. Dışarıdan gözlenebilen kompulsiyonları ebeveynler daha çabuk fark edebilirken örtük yani çocuğun içinden yaptığı kompulsiyonlar varsa bunların fark edilmesi daha geç olur. Ayrıca, özellikle dini veya cinsel takıntıların neden olduğu sıkıntı da tövbe etme gibi örtük kompulsiyonlarla giderilmeye çalışılır ve bu takıntılar genelde ‘ayıp ya da günah’ olduğu düşüncesiyle gizlenmeye çalışılır.

OKB’nin tam olarak neden olduğu hala tam olarak bilinmemekle birlikte, çeşitli biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin birleşimi olarak kabul edilir. Ailesinde OKB öyküsü bulunan bireylerde, bu bozukluğun gelişme riski daha yüksektir. Çocukluk döneminde yaşanan travmalar, stresli yaşam olayları OKB’nin gelişimiyle ilişkilendirilen çevresel faktörlerdendir. Örneğin, cinsel travma, bir yakınını kaybetmek ya da aşırı kontrolcü ebeveyn tutumları OKB’yi tetikleyebilir.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) tedavisi, genellikle psikoterapi, ilaç tedavisi ve gerektiğinde destekleyici tedavi yöntemlerinin kombinasyonunu içerir. Yapılan çalışmalar, OKB’nin tedavisinde en etkili seçeneğin Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve ilaç tedavisinin kombinasyonu olduğunu bildirmektedir. Hafif veya orta şiddetli vakalarda BDT ile başlanması; psikoterapinin yetersiz kaldığı ya da belirtilerin şiddetli olduğu veya içgörünün düşük olduğu vakalarda ilaç tedavisinin eklenmesi önerilmektedir.

OKB tedavi edilmezse seyir genelde kroniktir. Erken başlangıç kronikleşmeyi artırabilir. Bazen de erken çocuklukta OKB belirtileri geçici veya dönemsel olabilir. Yani semptomlar belirli bir stres kaynağının ardından ortaya çıkabilir ve zamanla kaybolabilir. OKB’li bireylerin semptomları bazen stresli yaşam olayları veya travmatik deneyimler ile tetiklenebilir. Bu durumlar semptomların daha şiddetli hale gelmesine neden olabilir. OKB olan bireylerde sıklıkla diğer psikiyatrik bozukluklar da bulunur. Kaygı bozuklukları, duygudurum bozuklukları ve tik bozuklukları bunlar arasında en sık gözlenenlerdir.

OKB yüksek oranda okul/meslek hayatında ve toplumsal hayatta bozulma ile birlikte yaşam kalitesinde düşme ile ilişkilidir. Çocukluk ve ergenlik döneminde başladığında gelişimsel güçlüklere de yol açabilmektedir.

Gönder
Merhaba Randevu Almak İstiyorum.
Merhaba Randevu Almak İstiyorum.